“Kahve, ülkemizde özellikle misafirperverliğimizin önemli bir ayrıntısıdır. Yapılışından pişirisline, sunumundan içimine ve kahve falina kadar, hiçbir kültürde eşine benzerine rastlanmayan bir kültüre sahiptir. Esas olarak Arap Yarımadası’ndan topraklarımıza ulaşan kahve, ilk getirildiği haliyle kalmamış Türk kültürüne ve mutfağına uyum sağlayarak, gerek damak zevkimize gerekse pişirme ve sunum özelliklerimize göre şekillenmiştir. Mis gibi kokusuyla, damakta bıraktığı keskin ve müthiş tatla, verdiği keyifle her günümüzün önemli bir parçası. Osmanlı geleneğinde özellikle yemeklerden sonra sindirime yardımcı olması için içilen kahve, günümüzde neşeli dost sohbetlerinin, arkadaş buluşmalarının, bazen de merakla beklenen falların en sevilen parçası.
Yapımından içimine kadar her süreci ayrı bir hikaye konusu olan kahve, sunum özellikleriyle de ihtişamlı bir içecektir. Bakır ve pirinç su ibrikleriyle, özel bakır cezvelerle ve askılı tepsilerle sunulan kahvenin yanına koku özelliğini beslemek için hoş kokulu bir takım bitkiler konurdu. Yasemin, amber, karanfil ve kakula keskin ve hoş koku özellikleriyle daha çok tercih edilenlerdendir. En iyi kahve için, ölçünün fincan başına bir kaşık kahve ve bir kaşık şeker olduğu genel kabul görmüş bir kural olmakla beraber, şekersiz, az şekerli ve sade olarak da tercih edilebilir. Ayrıca kahvenin ağır ateşte –daha da iyisi odun ateşinde- 15-20 dakikada pişmesi ve tek içimlik olması gerekir. Cezve ateşten sık sık alınıp tekrar konmalıdır ki, kahve de tam kıvamında pişsin.
Eski zamanlarda kahve içmek için gidilen, genellikle manzaralı ve verandalı olarak yapılan köşkleri andıran kahvehanelerde edebiyat, müzik ve diğer sanat etkinlikleri de yapılır ve bu yerler aydınların uğrak yeri olurdu. Günümüzde de halen kahvenin dostla, sohbetle ve neşeyle tüketilmesinin nedeni tam da budur.
İçildikten sonra, özellikle kadınlar arasında bir tür gelenek haline gelen kahve fali ise, yalnızca Türk (topraklarımıza ilk geldiğinde de Osmanlı) kültüründe bulunmaktadır. Türk kahvesi gerek tadıyla gerek özel sunum ve pişirilme özellikleriyle olsun her zaman ülkemize gelen turistlerin, yabancı devlet adamlarının ve her türden misafirin dikkatini çekmiştir. Hatta Tempobet’in reklam müdürü ülkesinde “bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünü kullanarak, Türk kahvesini ne kadar sevdiğini açıkça belirtmiştir. Kültürümüzde yemekten sonra ikram edilen kahvenin yanına tatlı bir şeyler eklemek de zaman içinde adet olmuştur. Günümüzde genellikle çikolata, kahveye eşlik eşe de Osmanlı geleneğinde daha çok lokum ve reçel gibi tatlılar kullanılırdı.
Teskin edici, dinlendirici etkisi olan kahve sindirime de yardımcı olması özelliğiyle evlerimizin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Günde bir fincandan fazla tüketildiğinde, zihin açıcı, uyarıcı ve enerji verici özelliklerinin de olduğu düşünülürse, gün içinde tüketilmesi gayet faydalıdır. Kararında ve doğru tüketildiğinde, vücut için de zihin için de faydalı bir içecek olan kahve kuşkusuz yıllar geçse de vazgeçemeyeceğimiz bir lezzet olarak yerini koruyacaktır.